Tuesday, November 11, 2008

kahverengi


Bugün hangi konuda yazmayacağımdan bahsedeyim istiyorum size. Yukarıda gördüğünüz iki fotoğrafın garipliğini, nerdeyse bir cami gibi süslenmiş yalancı alışveriş merkezinin tunus pavyonunun ortasındaki starbucksın ne kadar KOMİK göründüğünü yazmak istemiyorum mesela... mesela dubainin sınır tanımayan kistchliğinden, dün sinemaya gittiğimden, yukarıdaki fotoğrafları koşturarak bir muhabir hevesiyle sizin için çektiğimden bahsetmeyeceğim. Bugün size, "bizim şantiye"de öğle tatilini; toz toprağın içinde botlarını ayak ucuna koyup baretini kafasına yastık yapıp uyuyarak geçiren, bildiğimiz türk ustalara göre üstü başı çok daha tertipli gurbetteki hintli ustalardan da bahsetmeyeceğim. Ya da bu ustaların geniş bir merdivende bir kadın mimarla karşılaştıklarında çıktıkları basamak kadarını geri inip yol verdiklerini anlatmayacağım. Bugün kültürler arası farklardan, beni kimlerin nereden okuduğuna duyduğum büyük meraktan ve yapılan yorumlara karşı duyduğum vefa hissindense başka birşeyler anlatmak istiyorum size. Birinin günlüğünü okur gibi hissedip rahatsız olduğunuz takdirde bu sayfayı kapatın. veyahut da önünüzdeki peephole'un ekranına bir öpücük kondurun. Evet sevgili okuyucu, bugün YABADABADUBAİ'de bazı şeyleri malesef size sunamıyorum. Fakat bitane resim yapmıştım, belki ona bakarsınız...

10 comments:

melkur said...

commentleri seviyorum dediğim tek postta comment olmaması...

abdullah alkan said...

ben senin en iyi arkadaşın oliim sen de nasıl olasa dubaiden dönüp de ya çok havalı bi içmimar yada böyle bişii boyayabilen biri hiç olmadı okurken aanaa konuştuumuzda suratımızda gülümseme etkisi yaratmasıyla okuudumuzdaki yan etkisi ne kadar benzer insan diye ben okuyorm arada sırada hem de blog mlog duvar yazısı falan farketmes okuyorm ben...

melkur said...

bana bi daha "sen nasil olsa dubaiden donup" der misin?!

Boran Güney said...

das ist ein sheiss metafor

abdullah alkan said...

"sen nasil olsa dubaiden donup"

melkur said...

ohh

abdullah alkan said...

yaa tamam cok salakça biliyorum da, hernekadar blog olsun feysbuk olsun leptapına mahkum etmiş de olsa, kocaman rükuş toz toprak bi şantiye şehirde hapis duygusu da olsa, ben ce cok da şikayet etmemek lazım ne biliyim ankarada ev yapıp satamayaıp mütahhit olamamakla miskin olamamak arasında kalmaktansa mesleğe dair kayda değer bişeyler yapabiliyor olmak, seversin heralde mesleğini iyi bişeydir aslında içmimar olmak, yetmiş milletten hikaye toplamak o kadar da kötü olmasa gerek belki,; de sanırım emin olmamakla beraber; hani iyi tarafından baksak da mı saklasak...

melkur said...

soylenebilmek?.. beni vicdanimla basbasa birakin

noc said...

Resim guzel olmus
devam et melkur
go melkur

melkur said...

allah seni basimizdan eksik etmesin caglar