Thursday, October 30, 2008

iki gözüm önüme aksın


hiç abartmıyorum aramızda şöyle bi konuşma geçti,
corç: melis... aralık filan gibi bi istanbul'a geliyim diyorum seneler var ki senin o gül yanaklarından öpemedim dear...
ve ben de ona dedim ki: "ama sekerim benim bazi isler icin dubai'ye KACMAM lazım." ve o da bana demişti ki sevgili okuyucu, "hep iş hep iş! çık bu kafadan melis dünyayı sen mi kurtaracaksın!!!." hatta bu manaya gelen LET'S GO OUTSIDE isimli şarkıyı literally benim için yazdı denebilir. o günün hatırasına beraber çektirdiğimiz resim aşağıdadır. renkli scannerım olmadıgı için siyah beyazını koyabildim biraz çirkin oldu ama renklisini görseniz bi de süper...









o kulaandaki küpe de benimdir. canım benim...

Wednesday, October 29, 2008

uzakta öyledir...

Bize şöyle demişlerdi:
"Travel from Dubai in the 4x4 vehicle and journey through a variety of terrain on your way to Hatta. View spectacular scenery across undulating desert and rocky mountain."
"FOOD AND SOFT DRINKS ON THE HOUSE" da demişlerdi... "Ouuvv ne kadar da oryantal"di "yareppim"di. pabuçlarımızı çıkarıp incecik kuma ayak basacak, dansöz oynatacak, daha kimbilir kimler tarafından ne şekillerde eylenecektik. yanımızda "annem de annem" ciğimiz ve kral babamız da olduğundan turist gibi davranmaktan hiç de çekinmeyecektik. onları gezdiriyormuş gibi yapıp blogluk fotolar çekebilicektim. bu hesaplarla "çölde çay" gezisi başlaaa mıştı.


işte bu masalarda karnımızı doyuracaktık:




sonra bu dj bizi eğlendirecek dansözümüze göbek attıracaktı:
bu bardan HARD DRINKlerimizi alacaktık:

Bu kilimli çadırda bu kadın elimize eşi benzeri görülmemiş bir ustalıkla çiçek resimleri çizecek, kına yapıcaktı:


burada elimizden bırakmadığımız sigaramızın yanında fokur fokur nargile tüttürecektik:

"çölde çay"ımızı bu "semaver"den içecektik:


bu hayallerimin bir kısmı gerçek oldu, bir kısmı yukarıda sıraladığım fotoğraflarda kaldı... ama google analytics sağolsun artık beni okuduğundan emin olduğum okuyucu, hayatımda ilk defa bir çöl görüyor olmak bu gezide yaşamadığımı tahmin ettiğiniz çok şeye bedeldi. bu bir emirdir!!!

Sleep In The Mojave Desert by Sylvia Plath
Out here there are no hearthstones,
Hot grains, simply. It is dry, dry.
And the air dangerous. Noonday acts queerly
On the mind's eye erecting a line
Of poplars in the middle distance, the only
Object beside the mad, straight road
One can remember men and houses by.
A cool wind should inhabit these leaves
And a dew collect on them, dearer than money,
In the blue hour before sunup.
Yet they recede, untouchable as tomorrow,
Or those glittery fictions of spilt water
That glide ahead of the very thirsty.

I think of the lizards airing their tongues
In the crevice of an extremely small shadow
And the toad guarding his heart's droplet.
The desert is white as a blind man's eye,
Comfortless as salt. Snake and bird
Doze behind the old maskss of fury.
We swelter like firedogs in the wind.
The sun puts its cinder out. Where we lie
The heat-cracked crickets congregate
In their black armorplate and cry.
The day-moon lights up like a sorry mother,
And the crickets come creeping into our hair
To fiddle the short night away.


Saturday, October 25, 2008

tintin in dubai




kendime ne yazık ki henüz güzel bir fotoğraf makinesi alamadım. elektronik eşyanın en en en ucuz oldugu yeri öğrenene kadar bekliyorum. bunu bulabileceğim yerin adresini de aldıgım için tek tatil günüm olan mübarek cumalardan birinde gidip araştırıcam fakat acelem yok. düşük çözünürlük ve kötü renklerde olsa da karşıma çıkanları şimdiye kadar bloga koyabildim. yabadabadubaiyle beraber başlayan muhabirlik ilgimle iç dünyamı teşhir etmeye meraklı yanımı karıştırıp size, burda zaman zaman kendimi çok yalnız, aidiyetsiz ve dışarlıklı hissettiğimi söylemek istiyorum. Herhalde bu nedenle; gittiği sayısız yerde başına türlü türlü dertler açan genç muhabir tenteni, arabesk-çin ve hint işi heykellerin arasında böyle garip görünce burda paylaşmak istedim.




Friday, October 24, 2008

Thursday, October 23, 2008

dubai'de bir fashionista!

fashion blogger arkadaslarim alinmasin ama ben de bugun biraz daha hafif bir konudan, dubai'de sezonun trendlerinden bahsetmek istedim... Neticede bu kadar zengin bu kadar cok kulturlu bir sehirde yasayip her gun baska bir fashionistayla tanisip modadan hic bahsetmemek olmaz degil mi... Asagida gecen gun bir artgelirryde hosbes ettigim "fashion curator" arkadasim jerry
jenkins'i (www.forgivemeforsayingtheresnosuchworktitlejarod.com) goruyorsunuz. Kafasindaki kask kendi tasarimi. Bu islerden herkes gibi ben de iyi anladigim icin jerry ile ilerki zamanlarda bir randevu ayarlamayi ihmal etmedim. kisacasi "kask" bu sezonun bence olmazsa olmazlarindan.



bu sezonun ikinci ana parcasi kis boyunca hanimkizlarimizin uzerinden eksik etmeyecegi tulumlar yani "overalls"... bu cilgin tekparca, tuvalete gidis donus suremizi biraz uzatacaga benziyor, ki tuvalette uzun zaman gecirmek zaten senelerdir tahtindan inmeyen bir 'in'! cesitli renk ve modellerde gece kluplerinde ve modanin kalbinin attigi sokaklarda simdiden sikca karsiniza cikmaya basladigini tahmin ettigim bu parca dubai'de en populer donemini yasiyor...





evet sevgili moda sever... geldik yalnizca bu sezonun degil tartismasiz gectigimiz 2 sezonun da en vazgecilmez parcasina... avrupalilarin 'keffiyeh' dedigi bizlerinse poshu adini verdigimiz sokak stilinin en son baskahramani 2009fall'da eskisinden de kuvvetli cesit cesit renkte karsimiza cikiyor. sayisiz baglama sekilleriyle biz modaseverlere sonsuz olanaklar sunan posuyu asagida cok trendy dubaili arkadaslarimin boynunda goruyorsunuz...





Bahsi geçen üç olmazsa olmazi aşağıda adını öğrenebilecek kadar yaklaşmaya cesaret edemediğim fashionistanın üzerinde görebilirsiniz.  şantiye yolunda karşıma çıkan bu şık beye ilerleyen zamanlarda sıksık çeşitli etkinliklerde rastlayacağımı hissediyorum.



Sunday, October 19, 2008

su kose yaz kosesi su kose sark kosesi ortada bira sisesi

evet o da bi bira sisesi

TOP GEAR SPECIAL



araba merakimi hicle cok az arasindaki dogru parcasinin cok aza yakin olan tarafinda diye derecelendirebilirim. ama yolda yanimizdan iki lamborgini hizla gurleye gurleye gectiginde ilgisiz kalamadim. biri sari biri gumus rengiydi (biz kizlar buna lame deriz) modelleri deeee....saka saka o kadar da diil. Aslinda bugun pazar olmasina ragmen ofiste calistigim icin kaytarma yollari ariyorum diyebiliriz... bu postla super kaliteli blogunun tonunu dusurdun diyorsaniz sizi jeremy clarkson dovsun.


you know you love me

Wednesday, October 15, 2008

"elinin hamuruyla..." dedirten post ve hatta "pes!"t

Efendiiim...
15.10.2008'de anadolu ajansının geçtiği haber doğrultusunda bir çok türk internet gazetesinde rastladığım habere göre, dünya bankası başkanı (oh yeah) Robert Zoellick, oluşturulması muhtemel yeni bir G-7 ülkeler grubuna türkiye'nin de aday olması ihtimalinden bahsetmiş. (ohyeahkare kamonu yeke yeke) --hürriyet ve zaman gazeteleri ekonomi sayfaları-- bu MÜTHİŞ haberin dünya basınında türkiye'nin adı geçmeden yer alması beni biraz hayal kırıklığına uğratmadı desem yalan olur fakat dünya ekonomisinin kalbinin atacağı yer olarak gösterilen ortadoğu ile ilgili Dubai Reuters'ın haberine ulaştım; bu haber, bir de rixos otelleri yönetim kurulu başkanı Fettan (kih) Tamince'nin bundan birkaç gün önce manşetten verilen "Dubai deki projelerimizi yıl sonundan önce bitireceğiz." konulu taahütüyle birleşince Dubai'nin an itibariyle taşıdığı stratejik önemi daha iyi anlamama yardımcı oldu.

aşağıdaki resimde Toyota marka bir LandCruiser Jipin deposunu fullediğimizde burada ödediğimiz para miktarını dirhem üzerinden görüyosunuz; 1 dolar=3.671 dirhem olarak sabitlenmiştir. Lütfen biriniz hesaplasın bana söylesin ama yanlış hatırlamıyosam 30 ytl gibi bir miktara denk geliyordu. önümüzdeki neslin alamancılarının dubaicilerden oluşmasi bu bağlamda pek de uzak bir tahmin sayılmaz.




lütfen yaptıgınız hesabı comment olarak buraya yazınız...(hatta ipek!!! bu sabah cok ciddi bir post yazamayacagima inandigin icin ozellikle senden istiyorum)
ultra serious- mega konjonktur avcisi melkool

Monday, October 13, 2008

de ve ben






üstüne basarak belirtmeliyim ki önce birbirine bu kadar benzeyen deve resmini arka arkaya ataçlarken tereddüt ettim. daha sonra "bir fazla ya da eksik deve resmi okuyucu için ne farkeder" dedim. eğer siz de, "bu kadar deve resmi baktığım yeter! şimdi de blogspotta random blog sörf edeyim..." diyip bu bloga rastladıysanız beni affedin ve bundan sonra google'da i feel lucky butonuna tıklamadan önce hayatınızı bir gözden geçirin.  

mesela ben bu resimlere bakarken ayaklarının altı henüz kumla nasırlaşmamış kamil isimli bir yavru deve olduğumu hayal  ediyorum. Lütfen siz de uçsuz bucaksız bu çölde uçsuz bucaksız dimağınıza uygun başka bir düş oluşturun. 


yorgun ve uykuluyum... saçmalamış olmam kuvvetle muhtemel... 
you know you love me, XOXO gossipgirl


Saturday, October 11, 2008

THE SIMS -give backrub in case of emergency




gectigimiz hafta dubai deira tarafinda burjuman isimli bir alisveris merkezine gittim. mesleki deformasyon veya gerceklesmemis barbie evi hayalim yuzunden maketlere uzun uzun bakarken bu siyah-beyaz arap maket adamciklari gordum. bu konuda asagidaki gereksiz saldirgan yaziyi yazdim yazdiktan sonra biraz pisman olarak bu ust bildirgeyi yayinlama karari aldim. siyah kadinlar ve beyaz adamlarla ilgili goruslerim su anda; feminist, cevreci ya da herhangi bi politik goruse mensup olamayacak kadar bulanik. dun cok zengin bi arapla evlenmek icin 'kapanabilicegini' acik yureklilikle soyleyen bir kizla sohbet ettim. hayatta hersey olabilirci gorusum bu noktada tikandi. kendimi oraya yerlestiremedim.
...buyrunuz...

bay beyaz ve bayan siyah bir sabah kendilerini bir alışveriş merkezinin gayrimenkul satış maketinde buldular. geceleri rgb ledlerle renk değiştiren şehirlerinde; göğe doğru uzayıp gitmekte olan, her katı karşı kat manzaralı, bir ev tutmaya karar verdiler. Mutlu mesut yaşayıp giderken bay beyaz birgün sıkılmaya başladığını dehşetle farkediverdi. bayan siyah ona artık eskisinden sanki daha gri görünüyor, aklı petrol kadar kuzguni, onun kadar kıymetli başka bir bayan siyaha kayıyordu. Allahtan bulundukları yerde bu tip sıkıntılar sıkıntıdan sayılmıyor, doğal karşılanıyordu. yeni bayan siyah en kısa zamanda bu komansnana gökdelen katının pek komansnana maliki oluverdi. Çölün ortasındaki vahalarını, dünyanın sonnsuuz kaynaklarını görülmemiş bir eliaçıklıkla birbirlerinden sıkıldıkları hızla sıkılarak tükettiler ve bir oyunun daha sonuna geldiler. işte arkadaşlar buradan çıkarılacak kıssadan hisse şudur ki, bilgisayar başında çok durmak, efenme söyliyim faydasız oyunlarla vakit harcamak gözlerimizi bozabilir. şimdi dağılalım oldu mu kuzucuklarım?..
söz bak en kısa zamanda bir çöl safarisi yapiciiz..