oyle saniyorum ki size daha once dunyadaki en sanssiz iki insandan biri oldugumdan bahsetmedim. cok da dillendirmek istemedigim bu gercekle genelde devlet dairelerinde yuzlesirim. ulkemden cok uzakta oldugumdan ve burda isler TABI KI turkiyedeki gibi isliyor olamayacagindan sanssizlik powerim burada azalmis olabilir diye dusunuyodum. taa kii bunyesinde benimle beraber yuzkusurbin insan barindiran j-AFSA FREEZONE onlara calisma izni alabilmek için verdigim pasaportumu kaybedene dek. once kaybettiklerini uzunca bir sure kabul etmediler. is it lost? diye ictenlikle bir cevap bekledigim anda ingiliz dilinin tum inceliklerinden haberdar "NO! it is only MISPLACED.." dediler. sonunda sirketim careyi beni bu devlet dairesine gondermekte buldu. ilk girdigim anda bir aziznesin kitabi efendime soyliyim bir sener sen filmi yasamaya baslayacagimdan icten ice haberdardim ama hic kaybetmedigim iyimserlikle 8 numarali deskin onunde beklemeye basladim. deskte insanlara "yardimci olmakta" olan kadin dikkat dagiticak derecede guzeldi. buna ragmen cevredeki kimsenin calismadigini, birbirleriyle sakalasan arap insanlarini ve birbirlerini dostca burnundan open beyaz elbiseli adamlari farkedebildim. Lisa Bonet'nin kopyasi diyebilecegimiz bu hanimefendinin huzuruna nihayet 2-3 saat sonra cikabildigimde namazvari, enteresan jestlerle bana bir 'bugun git yarin gel!' cekti. "EYVAH!"ti, "DEMEK YINE..."ydi... hatta "WHY ME!" ydi.
Ertesi gun ve ertesi gunlerde bu hanimkizla zaten samimi olacak; koca binada gercekten calisir gibi gorunen bir tek adam oldugunu farkedecektim. Bu adamin yaptigi isin ne oldugunu merak ederken sanki o adam benim isimi cozebilir diye dusunecek fakat yanina varmaya cesaret edemeyecektim. Bu arada cevredeki insanlar degisiyor, ben ayni kaliyor oldugumdan, sirin bazi calisanlarin arasinda alay konusu oldugumu farkettim. arada bana gelip "bulundu mu?' diye sorduktan sonra benden hayir cevabini alinca arapca konusup saklamaya gerek duymadan gulmeye baslamalari pasaportumun akibetini zaten bildigim halde gururuma dokunuyordu. Pasaportumu bulduklari anda ulkeme donup acil bir ameliyat olacagim yalanini bu sirada uydurdum. artik bana aciyor, kanserin pencesinde kivranmakta olan bedenimi bol kopuklu kapucino ikramlariyla ayakta tutmaya calisiyorlardi. (tabiy ki kanserim demedim yok artik??) En nihayetinde pasaportumu kaybettiklerini kabul ettiklerinde beni baska bir hanimin yanina gonderdiler. o hanim bana iki gozum onume aksin soyle dedi: "you know kader? maybe this is kismet.. maybe your airplane will crash on your way.. everything is from allah" o an bir kahkaha attim. ama kadin saka yapmiyordu. bana artik kullandigim cok agir ilaclarin etkisiyle delirdigimi anlayan gozlerle bakti ve kayip raporumu yazacagini soyledigi beyin yanina gonderdi. bu bey ilk gunden farkettigim 'OFISTEKI TEK CALISAN BEY'di. isinin kayip belgelerini yazmak oldugunu daha once tahmin edemedigim icin kendime sasirarak, adimi soyadimi zaten hazir olan bir word dosyasina 20 dakikada arap harflerine cevirmeye calisarak yazmasini izledim. AH COK TATLIYDI!
bu olaylardan bir kac post cikabilicegini onceden farketmis oldugumdan orda allahin adiyla beni rahatlatan hanimi ve is arkadasini yukaridaki sekilde gizlice fotograflamayi basarmistim ki daha iceri girerken strickly forbidden oldugu belirtilen bu eylem bence hala basima is acabilir. fakat bu tip tehlikeler beni yildirmaz blogumun taci okuyucu. yabadabadubaiyi gelistirmek, sizi burda yasanan olaylardan haberdar etmek adina takside karakola kayip mektubunu gotururken orada cep telefonumla gizlice cekecegim fotograflarin provasini yapiyordum;
nihayetinde karakola vardim ve asagidaki fotograflari cektim...
karakol tabelalarinda ingilizce ceviriler yoktu.
son olarak dubai polisinin fotografini mesaj atiyomus gibi yaparak cektim ve kayip belgemi alip ilerleyen bir kac gun icinde ameliyatimi olabilecegimi bilmenin mutluluguyla oradan ayrildim.
tek pismanligim korkaklik edip polisin kirmizi rugan pabuclarini cekmeyisimdir yabadabadubai okuyucusu...
ufff cok uzun bi post oldu
you know you love me.
melkuri